Ekonomik sıkıntılar, hepimizi sosyal hayattan uzaklaştırdı. Zaman geçtikçe daha yalnız ve içe dönük bireyler haline geldik. Evde televizyon izleyerek geçirilen sıkıcı akşamlara renk getirebilmek için, soluğu sanal alemde aldık. Önce Google’ın ne olduğunu öğrendik. Kendimizi dünyanın tüm bilgilerine haiz sandık. Ardından internet ortamında tanışabileceğimizi keşfettik. İcq, skype ve sonunda msn! İletişimin bin bir çeşit yolunu bulduk. Ancak tipini görmediğimiz ve hakkında bilgi sahibi olmadığımız insanlarla konuşmak bizi sıkmaya başladı. Günler ve haftalar boyunca sohbet ettiğimiz kişilerle ilk karşılaşmamız bizi hayal kırıklığına uğratınca, tanışma sitelerine yöneldik.
İlk sohbette aşk
Profiller hazırladık, resimler koyduk. Kendi özelliklerimizi ve aradığımız kişinin özelliklerini yazdık. Daha ileri gidip, bilgisayarın ortak nokt fosforlu kalem aları bulup, bize uygun adayları önermesini istedik. Sonra beklemeye başladık. Gelen mesajların sahiplerini profillerinden çözdüğümüzü düşündük. Onlarca defa yanıldık. Çoğu karşılaşma hüsrandı veya sonradan hüsran oldu. Peki, sanal alemde sabahlara kadar süren sohbetlerin içimizde yaratığı o duygular gerçek değil miydi? İnsan hiç görmediği birine aşık olabilir mi? İlk görüşte aşkın yerini, ilk sohbette aşk mı aldı?
Elbette insan hiç görmediği, dokunmadığı birine aşık olabilir. Bir yazara, bir ressama da aşık olabilir. Bu aşktan ne anladığınıza bağlı! Görselliği çok önemsemeyen biriyseniz, bir adamın beynine vurulabilirsiniz. Aşkın bin türlü hali var.
Ancak bizim gözden kaçırdığımız şey, çoğunlukla bir hayale aşık olduğumuzdur. Ekran karşısında kahramanlık yapmayı seven bir milletiz. Gerçi ekrandan önce de öyleydik. Biz, kısır günlerinde yan komşumuza, rakı masalarında yıllanmış arkadaşlarımıza bile hava atmayı severiz. Bir yabancıyla konuştuğumuzda geldiğimiz nokta şuydu: Hepimiz kral ve kraliçeydik! Çoğumuz en az bir yabancı dil biliyorduk, neredeyse hepimiz üniversite mezunuyduk. Hayatımıza giren kadın ve adam sayısı bir türlü üçü geçemedi. İyi para kazanıyorduk. Kendi ayaklarımızın üstünde duran, bilgili, üreten ve çağdaş kişilerdik. Ülke toplamında gerçek sayımda çıkmayacak ve baskı sayısı yetişmeyecek kadar çok kitap okuyorduk. Boş zaman diye bir kavramımız yoktu çünkü boş zamanlarımızı konser, tiyatro ve sinema ile dolduruyorduk. Evde izlediğimiz korsan CD’leri sinema yerine, restoranda çalan müzikleri de caz konserine çevirme becerimizi atlamak ayıp olur tabii ki. Bizler, sanal alemde kendimiz olmayı beceremedik. Olmak istediğimiz kişilerdik. Yani, hepimiz iyi birer pazarlamacı olduk ve bu işe kendimizi süslemekten başladık. Ancak aşık olduğumuzu düşündüğümüz kişilerin de, aynı hediye paketine sahip olduğu aklımıza gelmedi.
İlişki yaşadığını zannetme hali
Sanal alemin içinde hiç gerçek sevgilere rastlanmaz mı? Elbette bu olasılık dahilindedir. Kendinizi ne kadar şanslı gördüğünüze bağlı... Ancak benim gözlemlerim, özellikle farklı şehirlerde yaşayan insanların, bir ilişki yaşadığını zannetmesidir. Mesafelerle daha da kolaylaşan aldatmalar, sonunda yüreğimizin vurgunlarla yıkılmasına neden olur. İnsanlar her ortamda tanışabilir. İnternet de, diğer olasılıklar gibi bize hizmet etmek ve hayatımızı kolaylaştırmak için var. Özetle benim geldiğim nokta şudur: Normal hayatta bile başlayan ilişkileri sürdürmek, güvenmek ve sahip çıkmak çok zorken, sanal alemde yapılan sohbetlerin aşka dönüştüğünü düşünmek, bizi acı verici bir sona hazırlar. Sanal alem keyiflidir ancak işyerinden koşarak eve gidip, bilgisayarın başına oturma boyutuna geldiyseniz, siz de artık sanal bir kişisiniz demektir.
Her şeyi dozunda bırakın! Dışarıdaki gerçek yaşamdan kaçarak sığındığınız bilgisayar ekranı, sizi asosyal, yalnız, üzgün ve kaybetmiş biri yapmasın. Gerçek dünyadan kopmayın, sanal alemin keyfini çıkarın!
Kategori : BİLİM - TEKNOLOJİ